Bir Bayram Sabahı…
Hergün sözü geçen, gün gelip olma ihtimalidir ÖLÜM.
Hayat ölümden önce geçen bir andan ibarettir. Dolayısıyla ölmeden önceki son günün bugün olma ihtimaline göre yaşamamız gerektiğini düşünmek ve ona göre yaşamak gerekir.
Eksik kalmaktır aslında BABA’nın ölümü.
Aradan yıllar geçsede eksikliğini dolduramamaktır. Gözlerin hep o şirin devi arar. Güvendiğin tek insan artık yoktur ve sen korkmaya başlarsın.
Uyaran yoktur seni evden çıkarken ‘aman oğlum sakın…’ diye. Kimse sormasın istersin onu, kimse konuşmasın hakkında. YARIMSINDIR.
2007 yılının 1 Ocak günü, Kurban bayramının 1. günü başıma gelendir. Ve bütün 1 Ocak’lar, bütün bayramlar; benim içimi acıtacak. Bayramda ne yapıyorsun sorusu en kötü sorulardan birisi benim için artık, o günden beri.
Boğazda kilitlenen bir yutkunuş, gözde hapsolan şelale gibi gözyaşlarıdır. Ömür boyu sizinledir.
Acısı azalmaz, acısına alışılınır.
Ölümün ne demek olduğunu, ne anlama geldiğini sadece çok sevdiğiniz birini kaybettiğinizde anlıyormuşsunuz meğer. Ayrılık ölüm gibi derler ya.. hiçte öyle olmadığını anlarsınız mesela.
Ormanda bir ağaç olduğunuzu düşünün. her ağacın rüzgara, fırtınaya karşı direnip kafa tutabileceği kökleri vardır. ama sizin yoktur. BABAsızlık böyle birşey işte.
“Kahramanlar ölmez” sözünün anlamsız kaldığı noktadır. Bir BABAnın çocuğuna verebileceği en son ders olan yıkılmama öğretisi.! “geç kaldım gitmem lazim, BABAm kızar” diyememek.!
Kaç yaşında olursanız olun yetim kalmaktır. Sağ elin kopmasıdır; sıkı sıkıya sarılamamaktır hiçbirşeye, bayramların buruk geçmesidir, sofraların başsız kalmasıdır.
Her BABA diyene acıyla imrenmektir. Süper BABAyı izleyememek, mezuniyetlerinin hiçbirinde kepinle cüppenle ve onunla resim çektirememektir.
Ccenaze namazında saf tutarsınız güya aslında saftakiler sizi tutar. Yıkılmazsınız orda olduğu gibi.
Elbet her zaman iyi insanlar vardır dünyada ama hiç biri onun desteğini hissetiremez size.
Her yara kapanır denir, bazıları iz bırakır bazıları bırakmaz. BABA acısı ise kabuk tutar ve kemikleşir o kabuk. Arada sırada kanar bu size insan olduğunuzu en iyi anlatan şey olur hayatınız boyunca.
Dağ gibi adamdı sözünü her duyduğunuzda en güzel vesikalık fotoğrafı gözünüzde canlanır.
Yetersizliğin başlangıcıdır.
Unuttuğunuz, belki de unutmuş gibi yaptığınız anıdır.
Ayrıca çocukların BABAlarının ölmüş olması durumunda yaşayacakları BABA sevgisi görememe durumunun insanlar hatta daha da ileri giderek akraba ların tarafından nasıl duyarsızca yorumlandığını görmek daha da acıdır.
Boşluğa düşmektir. BABA konusu açıldığı yerden kaçmak istemek ama olduğu yere çakılıp kalmaktır bazen.
Başını kuma gömmek istemektir. Güçlü görünmeye çalışmaktır. Hayatın, anlamını yitirmesidir.
Ailenin geri kalanını da yitirme korkusuyla yaşamaktır…
Tesadüfen cümle içinde geçen BABA kelimesini duyunca irkilme, BABAnın gidişiyle sözlüğünden 1 sözcük eksilmesidir…
Bir ömürde en çok kullanılacak kelimeyken erken yaşta tüketilen, sakınmayla kullanılan…
“Başınız sağolsun”a ne cevap verileceğini bilememe, bundan sonraki ölümlerde “başın sağolsun” diyememedir…
Evleneceğim kızın BABAsına BABA diyeceğim an bilinçli olarak ilk kez BABA deyişim olacak, o duyguyu bekliyorum şimdi sadece…
Otuzlu yaşlarına gelmiş bir adam için zordur BABAsının ölmesi…
Her yaşta zordur aslında ama bu yaşlarda daha çabuk anlıyorsun BABAnla birlikte nelerin senden kopup gittiğini.
Sonra…
Sonra bir doktor çıkar kapıdan. Yüzünde ağlamaklı bir ifade, yüzünü kaçırır senden…
ASLINDA ÖNCEDEN BİLİYORDUM BEN, diyemezsin içinden.
O an anlarsın aslında ne olduğunu.
Gidip yakasına yapışıp silkersin doktoru,
Hayatla ölüm arasındaki seçimini söyler; “BABAnı kaybettik!”.
Bir anda kapkara bir duman sarar her yerini. Ama zifiri bir duman bu. Gözyaşlarından değil de bu kara dumandan göremezsin etrafındaki hiçbir şeyi. Olduğu yerde yığılır kalır daha tek kelime edemezsin…
Düşünemezsin o anda. Düşünmek istemezsin. Rüyanın bitmesini istersin sadece. Bir an önce uyansam da bitse bu yaşananlar dersin.
Otuzlu yaşlarda zordur BABAnı kaybetmek. Ailenin dayanak noktası sen olursun aniden.
Sen ağlayamazsın,
Sen üzgün görünemezsin,
Sen güçsüz olamazsın.
Herkesten daha çok ağlamak istesen de, hepsinden daha üzgün olsan da, herkesten daha güçsüz kalsan da sen dik durursun…
Sonra hemşire gelir; BABAnın tesbihi elinden alıp, sana verir.
Dönersin eve. Ağzın açılmaz bile. Sesin çıkmaz ki zaten. Sarılıp hüngür hüngür ağlamasını dinlersin etrafındakilerin.
O gece, ondan sonraki geceler gibi, hiç bitmez…
Gün döner ama sen hala rüyada zannedersin kendini.
Camiden her zaman ki sıradan bir sela okunacağını sanarken,
BABAnın ismini duyarsın…
Rüyadan biraz uyanır gibi olursun.
Seni o gün çok zor bir görev bekler. BABAnı gömmek sana düşer. Her şeyiyle sen ilgilenirsin. Her işlemde bunların gerçek olmadığını düşünürsün ama aslında attığın her adımda BABAnı toprağa bir adım daha yaklaştırırsın.
Son görev denilen o acı tecrübeyi sen yaşarsın en yakından. Her şey tamamlanıp bütün işlemler tamamlandıktan sonra BABAnla son kez buluşmak için yol alırsın morga doğru.
Soğuk çekmecesinde bütün akşam yalnız başına kalmış olması bile gözlerini buğulandırır.
Ya ölmemişse… Ya morgda uyanmışsa düşünceleri yer bitirir içini.
Hazır olunca çağırırlar seni içeri. Babanın bembeyaz olmuş vücudu soğuk bir odada metal bir masa üstünde yüzünde daha önce hiç görmediğin o ifadeyle öylece yatmaktadır. Her şeyi bir kez daha yaşarsın o anda.
Son kez başını okşarsın…
BABAM dedikçe sesini duymak istersin, daha sert okşarsın başını… daha çok bastırırsın elini!
Uyansın diye yanaklarını seversin. Af dilersin BABAndan o anda. Daha fazla yanında olamadığın için, onu ne kadar çok sevdiğini daha fazla gösteremediğin için, bilmeden onu üzdüğün için. Yalvarırsın BABAnın buz kesmiş bedeni başında.
BABAnızın tabutunu taşıdınız mı hiç?
Toprağa götürüp o çukurun içine girip kucağınızda bundan sonra hiç uyanmayacağı bir yere yatırdınız mı?
üstüne kendi ellerinizle toprak attınız mı?
Ben bundan 3 sene 2 ay 17 gün önce yaptım bütün bunları…
Doktorların dediği gibi “hastamızı kaybettik”… ama yanılıyorlar.
Onlar hiçbir şey kaybetmedi.
Ben kaybettim.
Hayatımın bundan sonrasını,
doğacak çocuklarımın dedesini,
en komik fıkralarıma gülecek adamı,
annemin kocasını,
kardeşlerimin babasını,
gelecekteki karımın kayınpederini,
akıl hocamı,
başarılarımda gurur duyacak insanı,
söyleyemediklerimi,
söyleyeceklerimi,
duyamadıklarımı,
sohbetlerimi,
kahkahalarımı,
üzüntülerimi,
sevinçlerimi,
dayanak noktamı… her şeyimi!
Ben BABAmı kaybettim.
Kendi hayatının kalan kısmında geldiğin konumu, başarını onunla paylaşamamak.
Evleneceğin eşini tanıştıramamak, torunlarını kucağına verip, dedeliğin verdiği hazzı gözlerinde görememek.
Sofra da onunla BABA ve oğul tadında ki sohbetleri, zevki tadamamak.
Yaşadığın, paylaştığın anları ve yaşamayı hayal ettiğin hiçbirşeyi yaşayamayacağını zorda olsa kabullenmek.
Onunla gittiğin Trabzonspor, Kocaelispor, Gölcükspor maçlarına bir daha gitmek bile istememek…
Kısaca, BABAnızın olmaması; başarılarınızın tüm dünyaya ispatlanmış olsa bile, tatminsiz kıldığı sahipsizlik durumu…
Hayatın gerçeklerinden biridir ölüm…
Bunun da AALH’ın bir imtihanı olduğunu düşünerek sabretmek gerekir, isyan etmemek gerekir, metanetli olmak gerekir.
Fuzuli’nin bir lafı akla gelir :
– sussam gönül razı değil , söylesem tesiri yok…
SON NEFESİN var dı ya BABA,
Hani benim ellerimin arasında verdiğin,
Hani kafanı hafifçe bana çevirip,
OĞLUMMM dediğin,
Hani gözlerinle kalbime Annen ve kardeşlerin sana emanet dediğin…
Emanetin başım üstüne de, sende baba Hakkını Helal etmişsindir di mi BABA ?